Demokrasinin iktidar gücü ile imtihanı!

12 Kasım 2022 Cumartesi

Türkiye’de tartıştığımız demokrasi sorunlarının hemen hemen tümü, ülke koşullarına bağlı olarak dünyanın öteki coğrafyalarında da ciddi konuların başında geliyor.

Çağımıza adını veren iletişim gücünü elinde tutan iktidarlar, öncelikle buna dayanarak “seçeneksiz” hale gelmenin yolunu arıyorlar. 

“Seçeneğim yok”, “Bozdum ama düzeltirsem yine de ben düzeltirim”, “Ben gidersem ülke de elden gider” sadece Türkiye’nin değil, pek çok ülkede iktidar gücünü devretmek istemeyen iktidarların ortak söylemi!

Teknolojik değişimden demokrasinin nasıl etkilendiği, bu etkinin olumsuz yanlarının nasıl aşılacağı ayrı bir yazı konusu. 

İktidarın gücünü her yöntemi kullanarak bırakmama dayatmasını “demokrasinin ortaçağı” olarak da tanımlayabiliriz. 

***

Son aylardaki birkaç seçimi bu anlamda masaya yatıralım.

3 Nisan’da Macaristan’da yapılan seçimleri iktidarını “şahsım rejimine” çeviren Viktor Orban yine kazandı. Orban’ın karşısına muhalefet altı partinin birleşiminden oluşan bir ittifakla çıktı. Nedenleri çok tartışılan bu seçim sonucu Türkiye’de de iktidarın ve medyasının dilinden düşmedi. Orban devlet gücünü kullandığı gibi AB gücünü de arkasına aldı. Konunun bu yanı derin!

2 Ekim’deki Bosna-Hersek seçimleri ise bunun tam tersi bir sonuç verdi. O nedenle de seçimden önce Bosna-Hersek’i dilinden düşürmeyen AKP, sonrasında derin bir sessizliğe gömüldü.

İktidarda “bilge kral” Aliya İzzetbegoviç’in oğlu Bakir İzzetbegoviç vardı. İzzetbegoviç’in Demokratik Eylem Partisi Türkiye’deki iktidarın tam desteğini alarak seçime girdi. Erdoğan, seçim öncesi resmen seçim çalışması diyebileceğimiz şekilde Saraybosna’yı ziyaret etti. İzzetbegoviç’in kazanması halinde Ziraat Bankası kredisiyle otoban sözü bile verdi. Onun karşısında ise 11 partili iki ayrı ittifak vardı. Demokratik Cephe ve Halk Birliği. Başat güç de Sosyal Demokrat Parti ve lideri Beciroviç idi. Kazanan onlar oldu. 17 puan fark attı.

Ekim ayının sonucu en çok beklenen seçimi ise Brezilya idi. İktidarda, başta ABD olmak üzere küresel güçlerin maşası Bolsonaro vardı. Karşısında ise yıllarca haksız yargılamalarla yüz yüze kalmış, 12 yıl hapis cezasına çarptırılmış İşçi Partisi lideri Lula da Silva vardı. Başlangıçta Lula’nın 10 puandan fazla bir farkla alacağı beklentisi oluşmuştu. İlk turun kazananı olmadı. İkinci tura giderken Bolsonaro bütün iktidar gücünü kullandı. Farkı azalttıkça azalttı. Sonuçta Lula 50.83’le kazandı.

Latin Amerika, ABD için arka bahçeden öte arka balkon gibidir. Burada zaman zaman ABD politikalarına karşı çıkan iktidarlar gelir. ABD buna karşı her yöntemi kullanır!

Bu bağlamda Lula’nın zaferi ayrı bir önem kazanıyor. Lula ile birlikte dünyadaki tüm oksijenin beşte birini üreten Amazon ormanlarının da kazandığını düşünmek istiyoruz.

***

Üç seçim ister istemez Türkiye’deki tabloyu da akla getiriyor.

Görünen o ki iktidar gücü pes etmeyecek, demokrasi buna direnecek!

Türkiye’de hangisi kazanacak?

2023 seçimlerinin oturacağı eksen bu yazının ana fikrinde olduğu gibi demokrasi ile şahsım rejiminin yarışı olarak tanımlanabilir. 

Verdiğimiz örnekler, bunun iyi anlatılması, halka güven verilmesi halinde, zor da olsa demokrasinin kazanabileceğini gösteriyor.

Mesele iktidar gücünün yüksekliği değil, bu dayatmayı yenme iradesinin yüksekliği.

2023 seçimleri Türkiye’nin gelecekteki yönünü de gösterecek:

Demokrasiye doğru mu şahsımrasiye doğru mu?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

ABD gezisi iptal gibi! 25 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları